Kilitli Oda: Ayşegül’ün Günlüğü

|

Bu olay 2011 yılının sonbaharında, İstanbul’un Sarıyer ilçesine bağlı, eski bir Rum köyü olan Garipçe'de yaşandı. Hâlâ yerel halkın sessizce fısıldadığı, adını bile anmaktan çekindiği bir hikâye bu. O zamanlar Boğaziçi Üniversitesi’nde tarih bölümü öğrencisi olan Ayşegül, üç arkadaşıyla birlikte, şehirden biraz uzaklaşıp tez çalışmalarını tamamlamak için köydeki eski bir taş evde kalmaya karar verdi. Bu ev, Ayşegül’ün anneannesinden kalmaydı. Uzun süredir kullanılmayan, içi rutubet kokan, duvarlarında rutubet izleri bulunan iki katlı bu ev, içinde saklı olan sırları henüz ortaya dökmemişti.

1. Gün: Varış

Ayşegül, Canan, Eda ve Onur, Ekim ayının ortasında, sabah saatlerinde Garipçe’ye ulaştılar. Yol boyunca gülüşmeler, müzik ve hayaller vardı. Evin içine girdiklerinde, sessizlik bir anda hepsinin içini kemiren soğuk bir huzursuzluğa dönüştü. Evin büyük salonundaki şömine yıllardır yanmamış gibiydi. Tavanda örümcek ağları sarkıyor, yer yer taş zeminlerde çökme izleri göze çarpıyordu. Ayşegül, bu eve en son 9 yaşındayken gelmişti ve o zamanlar bu kadar kasvetli hissetmemişti.

Herkes kendi odasını seçti. Ayşegül, üst katta, köy manzarasına bakan eski odasına yerleşti. Odanın kapısının hemen yanında bir gömme dolap vardı. Dolabın üzerinde paslı bir asma kilit duruyordu. Ne Canan ne de Eda o kilide dokunmak istemedi. Onur, "Belki çocukken senin eşyaların vardı, merak ediyorsan açalım," dedi ama Ayşegül oraya hiç yaklaşmadı. İçinde kötü bir his vardı, göğsünün ortasında büyüyen bir sıkıntı.

2. Gün: İlk Sesler

İkinci gün gece yarısı, Ayşegül aniden uyanarak yatağında doğruldu. Kalbinin deli gibi attığını fark etti. Dışarıdan bir şeyin sürüklendiğini andıran garip bir ses geliyordu. Taş zeminde bir şey, yavaş yavaş sürükleniyordu sanki. O an, herkesin uyuduğunu düşündü ve tekrar uyumaya çalıştı. Fakat gözleri tavandaki çatlaklara dikilmişken, o ses tekrar geldi. Bu kez daha yakından. Sürüklenen şey, odasının önünden geçmişti.

Ertesi sabah bunu arkadaşlarına anlattığında kimse önemsemedi. Onur, "Fare olabilir, bu tür evlerde olur öyle şeyler," dedi. Ama Ayşegül emin değildi. Bu bir hayvanın çıkardığı ses olamazdı. Bu... insan gibi bir şeyin, ağır bir şeyi taşıyan bir varlığın sürükleme sesiydi.

3. Gün: Günlük

O gün evin çatısına çıkan Ayşegül, eski sandıklardan birini kurcalarken tozlu bir defter buldu. Üzerinde “N.A. 1957” yazıyordu. Defteri açtığında, sayfalar eski Osmanlıca ve Latin harflerinin karışımıyla doluydu. Defterin son sayfalarına gelince, el yazısı hızla bozulmuş, satırlar karmakarışık hale gelmişti. “Sakın açma. Sakın onunla konuşma. Kilidi çözme” gibi cümleler tekrar tekrar yazılmıştı. En son cümlede yalnızca şu yazıyordu: "O, şimdi uyanık."

Ayşegül bu günlüğü arkadaşlarına göstermek istemedi. Nedense, bir şey onu susmaya itiyordu. Defteri odasına götürdü ve kilitli dolabın altına sakladı. O gece, daha derin bir sessizlik çöktü evin üzerine. Ne rüzgâr ne baykuş. Hiçbir ses yoktu.

4. Gün: Rüyalar

Ayşegül, dördüncü gecede tuhaf bir rüya gördü. Evin içinde yalnızdı. Gömme dolabın kapısı açık, içinden siyah tüller sarkıyor, içeride biri fısıldıyordu. Fısıltılar bir kadına aitti ama kelimeler anlaşılmıyordu. Rüyada Ayşegül dolaba doğru yürüyünce, tüllerin içinden kuru bir el uzanıp bileğini kavradı. Uyandığında bağırarak yatağından fırladı. Koluna baktığında, bileğinde parmak izi şeklinde morluklar oluştuğunu gördü.

O gün hiçbirine rüyasından bahsetmedi. Ama herkes Ayşegül’ün bir şey sakladığını anlamıştı. Canan onunla konuşmaya çalıştı ama Ayşegül sinirli bir şekilde odasına kapandı. Günlüğü tekrar okumaya başladı. Sayfalar sanki kendi kendine değişiyordu. Dün olmayan cümleler çıkıyordu karşısına: "Gözlerini kapatma. O, artık seni izliyor."

5. Gün: Gölgeler

Akşam yemeğinden sonra, Onur evin dışında sigara içmek için çıktığında, karşıdaki ormanın kenarında bir hareket fark etti. Siyah bir siluet, ağaçların arasında kımıldamadan duruyordu. İlk başta bir geyik zannetti ama göz göze geldiklerinde, varlığın gözleri yoktu. Sadece simsiyah boşluklar vardı. Bir adım geri çekildiğinde siluet, aniden yok oldu.

Eve girdiğinde, kimseye bir şey anlatmadı. Ama o gece, herkes odasında başka başka şeyler görmeye başladı. Eda, tavan köşesinde kımıldayan karaltılar gördüğünü söyledi. Canan, odasının kapısında biri dikiliyormuş gibi hissetti. Ayşegül ise dolabın içinden gelen tırmalama seslerini duymaya başladı. Artık hepsi bir şeylerin ters gittiğini biliyordu.

6. Gün: Kilit

Ayşegül artık ne uyuyabiliyor ne de yemek yiyebiliyordu. Gözleri mor halkalarla çevrilmiş, ruh gibi dolaşıyordu. O sabah, kimse fark etmeden kilidi kırmak için bir pense aldı. Dolabın önüne geçtiğinde elleri titriyordu. Kilidi zorladığında, eski demir kırıldı ve kapak aralandı. İçerisi simsiyah bir boşluktu, herhangi bir eşya yoktu. Sadece yere bırakılmış eski bir elbise vardı. Elbisenin üzerine kurumuş kan izleri serpiliydi. Ve tam ortasında, küçük bir çocuk ayakkabısı.

Ayşegül o anda çığlık attı. Diğerleri yukarı koştuğunda dolap boştu. Ne elbise, ne ayakkabı. Herkes onun psikolojik çöküş yaşadığını düşündü. Ama Ayşegül bir daha konuşmadı. Tüm gün boyunca bir köşede oturdu ve sadece duvara bakarak mırıldandı: “Ben kilidi açtım. O şimdi serbest.”

7. Gün: Kayboluş

Ertesi sabah, Ayşegül odasında yoktu. Hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu. Cam açık, perde yırtılmıştı. Jandarma geldi, köylüler geldi, ormanlar arandı. Hiçbir iz bulunamadı. Dolabın içi ise, polis raporlarına göre tamamen boştaydı. Ne bir iz, ne bir leke. Günlükse ortadan kaybolmuştu. Olay kayıtlara “kayıp” olarak geçti.

Sonrası

Canan, Eda ve Onur yıllarca bu olayı birbirleriyle konuşmadı. Sadece biri öldüğünde diğerlerine haber verilirdi. Aralarındaki bağ, o evde sona ermişti. 2019 yılında Canan intihar etti. Arkasında sadece tek bir not bıraktı: “Kapının diğer tarafında ne olduğunu asla öğrenmemeliydik.”

Ev şu an terk edilmiş durumda. Ancak bazı köylüler hâlâ o dolabın geceleri açıldığını, içeriden fısıltılar geldiğini söylüyor. Evin yakınından geçenler, bazen taş duvarların ardında beliren solgun bir yüz gördüklerini anlatıyor.

Eğer bir gün yolun Garipçe’ye düşerse… O evi arama. Özellikle de içinde kilitli bir dolap varsa, dokunma.

Çünkü Ayşegül hâlâ orada olabilir.

kilitli, oda,aysegul, gercek

0 yorum:

Yorum Gönder